30 Kasım 2015 Pazartesi

Paranoyak Düşünceler

Ben istemedim ama düşünceler peşimde hep koştu. Düşünmek istemedim cidden bir ara. Düşünmek acı veriyormuş sonraları fark ettim. Bir yalnızın en büyük düşmanı düşüncelermiş, düşünmekmiş bunu anladım. Ama düşünmek peşimi bırakmadı. Beni paranoyak yaptı. Ben evimde otururken daha derin şeyler düşünmeyi beklerken aklıma yılbaşı geldi. Eğlenceleri oldum olalı sevmedim ama herkesin eğlendiğini düşününce yalnızlığım geldi. "Yılbaşında evimde tek başıma mı oturacağım?" diye sordum kendime. Aklıma kendimi getirdim. Bir insan bana nasıl bakardı? Acırlardı değil mi? Acımaları istemediğim için insanlara bunu anlatmak istemedim ama artık yazmaktan, anlatmaktan başka çarem yok. Çevremde arkadaşlarım var ama yalnızım. Çünkü ben yalnızlığı seviyorum. Ama yalnız da kalmak istemiyorum. Paranoyak oldum. Ama sorun şu ki: "Yalnız kalmak, Yalnız olmaktan daha kolay." Yalnız kalmayı kendim istedim ama yalnız olmayı kendim istemedim. Ya delireceğim, ya da katil olacağım aklıma geliyor. Psikopatların hayat hikayelerini okudum, hepsinde kendimi buldum. Utangaç insanlar, yalnız "olan" insanlardı. Toplumdan ayrılmış insanlardı. O da bendim. Yolda yürürken aklıma birilerini öldürdüğüm geliyor, birilerini dövdüğüm ve işkence yaptığım geliyor. Ben bunu istemiyordum ki? Düşünmek istemiyorum ama farkında olmadan düşünüyordum. Düşünmek elinde olmayan bir şeymiş bunu da sonradan farkettim. Ben normal insanlar gibi derdim olsun istiyorum. Borcum olsun mesela, bir işim olsun. Evime bir tas çorba götürmek derdim olsun. Yalnız "olmak" derdim olmasın...

Bunu bir bilgisayara kaydediyorum, derdimi bir robota yazıyorum bu zaten benim ne kadar şizofrenik, paranoyak olduğumu gösteriyor. Yalnız olduğumu da gösteriyor  aslında ama aslında yalnız da değilim. En azından bir robotum var yazılar yazdığım. Diyebilirsiniz: "Sen aptal mısın?" ama gerçekten değilim. İnsanları sevmiyorum, Penguenleri seviyorum; hayvanları seviyorum. İnsanlarla aynı ortamda bulunmak istemiyorum, dışarıda insanlara bakarken "Ben neredeyim?" diyorum. "Ben istemedim burayı, bu insanlarla aynı yeri." Ben gerçekten insanlara dert anlatmak istemiyorum o yüzden buraya yazıyorum belki de. Çünkü insanlar beni anlamayacak, acıyacaklardı. Beni acıyarak seveceklerdi, ben hep dostlarımın "Acaba bana acıdıkları için mi benle beraberler" dediğini düşünüyorum. Sevdiğim kıza "Seni seviyorum" diyemedim çünkü "Yazık" diyebilir diye düşündüm. Ben aptalım, düşünmemem gereken şeyleri düşünüyorum. İnsanları da hayvanlardan düşük yapan şey bu düşünme refleksi. Düşünmek bizi 1 adım geriye atıyor her zaman, boş şeyler düşünüyoruz...

Normalde ayda bir yazdığım, içimi döktüğüm bu robota 5 gün de 2. kez yazıyorum. Yılbaşı beni hüzünlendirdi. Tek başıma kutlayacağım bir yılbaşı aklıma geldi. Yılbaşılar ölsün...

25 Kasım 2015 Çarşamba

Ben İstemedim ki!


Ben istemedim ki, ben demedim ki: "Böyle olayım, böyle duygularım olsun, böyle hissedeyim, böyle yaşayayım." Ben diyemedim, isteyemedim ki. İstemedim değil, isteyemedim. Toplum ne isterse o oldum ben. Onlar "Saç uzun olmayacak" dediler, dışladılar. "Sakal uzun olmayacak" dediler, dışladılar. Halbuki ben uzun saç ve sakal seviyordum. Öyle istiyordum ama isteyemedim. Dışladılar, güldüler. Dalga geçtiler. Ne yapmalıyım? Birini öldürmeli ve rahatlamalı mıyım? Yoksa içimi kemirerek delirmeli miyim? İnsanlar delirmemi ya da katil olmamı istiyor.

Ben insanları sevmiyorum mesela, Penguen sevdam var benim mesela. Penguenler, hayvanlar zeki hayvanlar. En azından mantıklı hayvanlar. Düşünme şeyleri kısıtlı, bu kısıtlama onları özgür yapmasa da bir düzene sokuyor ve kötü şeyler yapmasını engelliyor. Bir aslan örgüt grup savaşmaz ya da bir Penguen çıkıp "Ben en güçlünüzüm, bana itaat edin. Ben tanrınızım!" demez. İnsanlar der ama. İnsanlar düşünür, saçma salak şeyler düşünür. Hayvanlar için çirkin, güzel, zengin kavramı yoktur. Onlar için evlenmek sadece üremekten ibarettir.(en azından bazı hayvanlar için) İnsanlar ama ayırır kendini "Ben güzelim, güzel isterim.", "Ben zenginim, zengin isterim" diye. Hayvanlar ayırt etmez işte. Bu yönden çok öndeler. Toplumsal bağları bir değere bağlı değildir. Aynı ortak paydada buluşurlar. "Yemek yemeliyiz, avlanmalıyız, büyümeliyiz, üremeliyiz." Budur, insanlar için ama kibir var kibir. Ego var, her şey var. İnsanlar aciz varlıklardır bu yüzden.

Ben sanki çirkin olmayı, fakir olmayı, uzun saçlı, sakallı biri olmayı istemişim gibi beni yargılamayın. Ben istemedim ki çirkin, fakir olmayı. Böyle geldim, değişmek istesem sanki değişmezmişim gibi. 
Velhasıl kelam, insanlar aptaldır. Yaşasın Penguenler!

7 Eylül 2015 Pazartesi

Zorunda Zorunluluk

Hiçbir şey doğru değildi bizim için zaten, hepimiz yalanlarla büyümek istedik ve bunu seçtik. Evet, yalanlar bizi mutlu ediyordu. Çünkü istediğimiz, hayal ettiğimiz şeyler hep yalanlar sayesinde var olmuştu. Ama içgüdümüz bize izin vermedi. Bir süre sonra içimiz acıdı, birer acı hissettik hepimiz. Yalan dünya bize acı veriyordu. Sonra gerçekleri istedik. Yalanları terk edip gerçek şeyler istedik ve başardık.  Bir süre sonra gerçekler de yalanlar gibi acı vermeye başladı. Yalan da gerçek de acı veriyordu bize. Ne yapmalıydık? Düşündük... Sonra bir şey bulduk. Bize acı vermeyecek şeylerle olmalıydık. Sevdiğimizle değil, sevenimizi seçtik. İstediğimizi değil, istenilmeyeni seçtik. Onlarla beraber yaşamaya başladık. Bir süre oda bizi götürdü. Ama acı gene içimizdeydi. Sonra düşündüm ki tanrı bizi acı vermek için deney olarak mı kullanıyordu? Hayır, tanrı büyük bir güç. Bizim gibi basit canlılarla uğraşamazdı. Milyonlarca yaşanılacak dünya vardı evrende. Bizi seçmiş olamazdı. İnanmak istemedik. Tanrının bizi sevmediğini düşündük ama tanrı bizi seviyordu. Sadece insanlar aptaldı. İnsanlar mutlu eden şeylerle muhattap olmak yerine mutlu olmak istediği şeyleri seçti. Hayattaki en büyük kuralda belirlenmiş oldu:
“Dünya basit şeylerden oluşmuştur. Mutlu olmak istiyorsan, mutlu olduğunu seç; mutlu olmak istediğini değil!”

14 Ağustos 2015 Cuma

Tanrıdan Kırıntılar

Tanrı cenneti, sonra insanları yarattı. Daha sonra farkına vardı ve cehennemi yarattı. Sonra farkına vardı ki cennet için yer ayırmıştı Tanrı, güzelliklerin birleştiği. Cehennem için yer kalmamıştı,dünyayı fark etti. Dünyayı cehennem olarak seçti Tanrı. Tanrı sonra düşündü ve bir kanıya vardı: "Buralar sahipsiz, korunmasız." İnsanları cehennemden sorumlu tuttu tanrı. Sonraları farkına vardı tanrı, dünyayı boşlamıştı. Dünyaya insanları yolladı yaşamaları ve geliştirmeleri için. Geçen onca zamandan sonra farkına vardı ki insanoğlu gittiği her yeri sömürüyordu, cehenneme çeviriyordu. Çünkü tanrı onları cehennemden sorumlu tutmuştu, cehennem onların eviydi ve onlar evine dönüştürüyordu; her şeyi...
Bir şeyler ters gitti sonraları, tanrı insanlara kızmaya başladı. Tanrı iyiliği hoş görüyordu, kötülüğü hor görüyordu. O insanların kötülük yaptığını görünce sinirlendi, kendi kötülüğü yaratmadı; yarattıkları yarattı. İnsanları yok etmek istedi tanrı ama soykırım yapmak istemedi. Ama bir saniye; soykırım yapsa karşı çıkacak kim vardı ona? Ondan gâyri güçlü kim vardı ki? Kimseyi umursamadı tanrı. Kendi dilediğini yapmak istedi ve insanları kendine düşman etti. İnsanlar kendilerini bir hedef olarak gördü. Soykırım yapmaktansa tanrı, insanları kendine kırdırtıyordu. Onlar kendilerini mahvediyordu zaten; tanrıya gerek bile kalmadı.
Tanrı sonra sıkıldı, bir şeyler istedi; eğlence! Tabi ya, eğlence... Tanrı da eğlenmek zorunda değil miydi? İnsanları şizofren yaptı tanrı, olmayan şeyleri varmış gibi gösterdi tanrı. İnsanlara yalanı öğretti. İnsanlar güvensiz birer varlık oldular. Savaşlar çıktı yalanlardan, ayrılıklar var oldu. Her şey mahvoldu sonraları. Ama tanrı sonra düşündü; ben kimle dost olacağım? Doğru ya, tanrı kimle konuşacak? Tanrı yalnızlığını fark etti. İnsanlar eğleniyordu, savaşıyordu, ayrılıyordu; onlar duygularla hareket edip birbiriyle bağ içinde kalıyordu. Peki ya tanrı ne olacaktı?
Ne olacaktı tanrım?
Ne oldu tanrım?
Ne yapalım tanrım?
Yardım edelim mi?
Tanrı cevap vermiyor, veremiyor... Tanrı küstü mü?
Hayır...
Tanrı şizofren oldu ve kendini mahvetti. Tanrı iyileşecek mi?
İyileşmeli!

15 Temmuz 2015 Çarşamba

Görememe Sorunsalı

Bizler doğduğumuz, ana rahimine düştüğümüz günden beri göremiyoruz. Görememek kavramını ele alalım o zaman öncelikle. Görmek kelimesinin bakıldığında karşınızda olan bir cismi, varlığı görmek demektir. Mecazi olarak da bir anlamı olan görmek kelimesinin bu anlamı ise bir şeyin var olduğunu, gerçek olduğunu anlamak, hissetmek demektir. Mesela ben şu an tanrının varlığını görebiliyorum. Ya da benim arkadaşımın aslında iyi biri olduğunu görebiliyorum ama öyle davranmadığını hissediyorum.
Bizler,eğer engelimiz yoksa şayet, görebiliyoruz aslında. Ama ikinci olarak açıkladığım anlam olarak çoğu şeyi göremiyoruz. Doğuştan verilen bazı kabiliyetimiz varken bu kabiliyet bize verilmedi. Önsezi yetenekli insanlar dışında diğer insanlara, çoğumuza verilmedi. Bu büyük bir yetenek. Görmek ile ilgili şöyle bir gerçekte var, görmediğimiz şeye inanmıyoruz ve ondan korkuyoruz. Duymak, koklamak vs. yetmiyor bu konuda da. Mesela gözümüz bağlıyken, göremezken yürürsek bir tedirgin oluyoruz. Korkuyoruz. Çünkü onu göremiyoruz. Göremediğimiz için ne olacağı hakkında, yürürken olacaklardan habersiz oluyoruz. Önümüzde çukur mu var yoksa soldan araba mı gelecek, bilmiyoruz. Felsefi olarak da düşünürsek bunu bizler tanrıyı gerçek olarak göremiyoruz. Onu hissedebiliriz belki ama göremiyoruz. Gözümüz bağlı gibi, sanki. Ve göremediğimiz için ondan,bazılarımız, korkuyoruz. Ne yapacağını bilmiyoruz çünkü.

İnsanoğlu göremiyor işte bazı şeyleri. Aslında iyi bir şey. Bazı şeyleri görmemek çok iyi bir şey olabiliyor. Bana yapılan ihaneti görmek istemiyorum, yıllar boyunca aklımda kalmasındansa görmeyeyim daha iyi. Yalnızlığımı görmeyeyim. Görmeyeyim ben, bana ne. Bencil olalım biraz. Kendimizi düşünelim, hep onlar mutlu oldu yıllar beri bırakalım da biz de bir şeyleri görmeyip mutlu olalım. Zaten ne geldiyse başımıza bazı şeyleri gördüğümüz için oldu. Başka insanların bize nasıl davrandığını gördük. Kötü davrandılar bize, gördük. Görmeseydik böyle bir dert olmayacaktı değil mi? Bilmeyelim, varsın cahil olalım. Zaten cahillik mutluluk değil miydi? Bir şeyleri bilmeyelim, onların gerçekliği hüzün iken bilmeyelim ve mutlu olalım. Onlar mutlu oluyorsa, bilmeyeyim nedenini. Bencillik mutluluk olmuyor mu o zaman? Oluyor...
Severken bencil olmak çok güzel değil mi? Severken faşist olalım, ondan başka her şeyi reddedelim, güzel olmaz mı? Sadece onu görelim. 
Tanrıyı görelim, onu hissedelim. Yüzyıllar beri tanrıdan medet umduk ve ummalıyız aslında. Tanrıya inanmasan bile kendince inanmaya çalış. Dua et, psikolojik olarak tedavi olmaz mısın? Bir ümit olmaz mı içinde: "Tanrı yardım edebilir." diye?

Göremediğimiz şeylerden korkuyoruz. Bu bir gerçek artık değil mi? Köpek havlıyor, duyuyorsun ama göremiyorsun sonra korkuyorsun. Göremiyorsun, gözün bağlı ve yürüyorsun sonra korkuyorsun. Göremiyorsun, tanrı var hissediyorsun sonra korkuyorsun. Görmemiz lazım o yüzden bazı şeyleri bilmek için. Ama bazı şeyleri de bilmememiz, görmememiz lazım; mutlu olmak için...



15.07.2015
23:36
"Görememe Sorunsalı"

10 Temmuz 2015 Cuma

Neler oluyor?

Yıllardır bu sorunun cevabını aradım ben kafamda, kim olduğuma dair bir bilgi istiyordum sadece. Ne işe yararım ben? İnsanlara özel bir şey mi söylemem gerekiyor, görevim var mı? Görevim varsa neydi? Ben kendime büyük işler üstlendim, insanlara bir şey anlatmak istedim. Onlara yaşadığı hayatın çoğunun saçmalıklara dolu olduğunu, çok fazla üstüne düşünmemelerini anı yaşamakla meşgul olmalarını istedim. Çünkü ölmek için geri sayıyoruz, her saniye daha da yaklaşırken sonsuzluğa neden bu kadar dertler üstleniyorsunuz? Sevin, ama sevdiğiniz için üzülmeyin. Sevgiliniz olsun, ayrılacaksınız elbette. Kendinizi sonsuz aşk diye kandırmayın, fani aşkınız tanrı katında gülünç görünecek. Aşkınızdan ayrılınca da üzülmeyin, aksine sevinin. Size güzel duygular bıraktığı için sevinin, size deneyim bıraktığı için, size mutluluk verdiği için sevinin.

İnsanların duyguları var, unuttunuz mu; sizin de var. Sadece siz sevme kabiliyetine sahip değilsiniz bu hayatta, aşık olma, üzülme, kahrolma gibi duygulara sadece siz sahip değilsiniz. Bencil olmayın. Senin hamurun 5 kuruşluk da benim hamurum 1 kuruşluk mu? Tanrı senin tanrın da benim tanrım değil mi? Dünyan senin dünyan da benim değil mi? Alt tarafı yaşayıp ölecez la, ne bunca tavır? "Sen ne anlarsın la" diyorsunuz ya bir de insanlara, asıl "Sen ne anlarsın la"
Kendinizi tanrı gibi görüp, her şeyi ben bilirim havalarına girmeyin. Bir tek bildiğiniz sınırlı bilgilerdir. Bildiğin şeyler aslında bilmediğin şeylerin başlangıcıdır.  Eğer bana karşı bir üstünlüğün olsaydı tanrı nazarında zaten benimle muhattap olma gâfletinde bulunmazdın.
Bir de sevmeyi bilmiyorsunuz, çok farklı anlayışlarınız var. Sabit fikirlisiniz. Toplumun ne dediğine kulak asmıyorsunuz ama toplumun yapmadığı şeyleri yapmama gibi bir kompleksiniz var. Neden çoğunluk yapmıyor diye doğru olarak kabul ediyorsunuz? "Herkes böyle yapıyor" diyorsunuz, "Herkes böyle söylüyor" diyorsunuz, nereden biliyorsunuz? Yüzyıllar boyunca tanrıyı ay sanmışlar. Mısır da ülkenin liderlerini hep Tanrı olarak görmüşler. Diyebilir misiniz bugün "Benim tanrım ay" ya da "Bu firavun benim tanrımdır."


Benliğinizi fark ettiğiniz gün doğdunuz gündür. Tanrıyı arayışa geçtiğiniz gün ise yalnız kaldığınız andır. Tanrıya inanmıyorsanız bile yukarıda bir şeylerle konuşun, tanrı olmasın adı. "Arkadaşım" olsun adı. Konuşun, derdinizi anlatın. Dinler sizi o, cevap veremez ama dinler. Dua psikolojik olarak iyileştirir, edin la bir şey olmaz. 

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Şizofren Vesvesesi


Ben her gece tanrıya dualar ederken, sohbet ederken küfürler etmedim. Yardım etmese bile onla konuştum. Çünkü yalnızdım ve dertlerim birikmişti. Dinledi beni, benle konuşamasa da dinledi. Şizofren gibi gözüküyor olabilirim ama dostlarım olmadığı için en mantıklısı bu değil mi? Şizofren olmayı yeğlerdim, en azından dostlarım olurdu. Tanrıyla konuşan şizofren bir insan olmayı yeğlerdim, sahte sevdam ve sahte dostlarım olacağına. Bana kalırsa şizofrenlik kötü bir durum değil, aksine iyi bir durum. Sahte de olsa konuştuğun birileri var. Yıllardır yaşıyorum dostlarım olmamışken, onların sahte de olsa dertlerini anlatıp, konuştuğu birileri var. 
Bir gün öleceğimi bilebile yaşamak bile şizofrenik bir durum değil mi? Biliyorsun, öleceksin ama yaşıyorsun hâlâ nefes alıyorsun. Aslında ölmek isterken bile şizofrendik. Ölümü istedik ama hâlâ nefes alıp vermeye devam ettik. Aptalca değil mi?